Yunan Emekçisi Tembel mi?
Mehmet ÖZGÜR
15 Mayıs 2010
Yunanistan’da ekonomik kriz derinleşiyor. Krizin suçlusu çabucak bulundu: Yunan emekçileri. Verimsiz çalışıyorlarmış, az üretip çok kazanıyorlarmış, çok tatil yapıyorlarmış, yıllardır AB fonları ile beslenen devlet onlara çok maaş veriyormuş, çok memur varmış, emeklilik maaşları yüksekmiş…
Kriz göstergeleri şöyle: iki yıldır küçülmeye devam eden ekonomi, %12.7’ye ulaşmış durumdaki bütçe açığı, %10’a ulaşmış işsizlik, 2 yıldır %20’yi aşan küçülmeler yaşayan sanayi üretimi, artan güvencesiz ve yarı-zamanlı çalışma.
Yunanistan’da memur oranı, çalışan ücretleri AB ortalamasının altında; çalışma süresi haftalık 42 saat ki bu durum AB ortalamasının üstünde. Emeklilik yaşı diğer AB ülkeleriyle eşit. Öte yandan yıllardır Yunanistan’daki karlılık oranı, başta bankalarınkiler olmak üzere, AB ortalamasının oldukça üzerindeymiş. Ayrıca 4.5 milyon çalışana karşılık 1 milyon kayısız ve güvencesiz çalışan var ki, son önlemler onları daha da vuracak. Yani, geçen yıllar boyunca işçilerin değil ama sermayedarların memnun olduğunu söyleyebiliriz. (Veriler için : http://www.marxist.com/myth-of-lazy-greek-workers.htm)
Sorumlu kim?
Kritik nokta ise verimlilik tartışmasında. Sermayedarlara göre “yunan emekçisinin maaşı düşük olabilir, ama verimliliği yani bir günde ürettiği değer daha çok düşük”. Krizin sebebi elbette bu değil ama biz bu eleştiriye de yanıt verelim.
Bağcılar’da günde 10 saat canla başla çalışmak zorunda olan bir tekstil işçisini, İtalya’da 8 saat çalışan ama modern makinalar kullandığı için daha çok üretim yapan bir emekçiyle karşılaştırıp, “sen verimsiz çalışıyorsun, sorumlusu sensin” demek ne kadar anlamsız ise; bir Yunan işçisini gelişmiş ve yüzyıllardır tüm dünyadan değer aktarmış bir emperyal merkezin işçisiyle, örneğin Almanya’da Audi fabrikasında gelişmiş teknik donanımla çalışan bir işçi ile karşılaştırıp “krizin sorumlusu sensin, verimsiz çalışıyorsun” demek o ölçüde anlamsızdır. Devletten beslenmiş Yunan burjuvazisinin tercihi olarak ortaya çıkan zayıf üretim ve teknik sisteminden; hatta daha da önemlisi küresel kapitalizmin eşitsiz ilişkilerinden ortaya çıkan bu durumdan emekçileri sorumlu tutmak imkansızdır. Yüksek karlar döneminde üretim yapısını sorgulamayan Yunan bankalarının ve burjuvazisinin, AB sermayesinin, şimdi sorunu emekçilerin üzerinden tanımlamaya çalışmaları kabul edilemez.
Sosyalistlerin böyle bir tartışmaya yanıtı açıktır; verimlilik dediğiniz şey temelde üretim araçlarının ve organizasyonunun gelişmişliği ile belirlenir ve bunda emekçilerin bir sorumluluğu yoktur. Olsa olsa uluslararası eşitsiz ilişkiler üreten farklı uzmanlaşmalar üreten ve bu farkları ranta dönüştüren emperyalist işbölümü ve kapitalist üretim ilişkilerini tartışarak işe başlamak gerekir.
Ayrıca bize göre emekçinin ücreti, öyle sizin kar, verimlilik, artı değer hesaplarınızla belirlenmemelidir. Ücret, insan ihtiyaçları ile, insanları çalışma süreleri ve çalışırken harcadıkları eforla, hayatlarından feda ettikleri ile ilgilidir. Emekçileri dünya çapında birbirine düşman edecek karşılaştırmaların yine emekçilerin kendisine zarar vereceğini iyi biliriz. Her ülkede emekçilere yapılan baskılar, emekçileri birbirine rakip yayıp tüm ülkelerde hızla aşağı doğru bir ücret düşmesini getirecektir ki neoliberalizm bunu yapmaya çalışıyor.
Emekçi daha çok çalıştığında ya da daha çok değer ürettiğinde aslan payını sermayedar alır. Ürettiğimiz değerlere el koyulan bir düzende, daha çok değer üretmemiz sırtımızdan elde edilen değerin daha da artması demektir. Üretimin kar için yapıldığı bir düzende, insanın, yaşam alanlarımızın ve doğanın tüketilmesini tartışmadan bir “üretkenlik” tartışmasına girmeyiz. Uluslararası eşitsizliklerden, teknolojik farklardan ve üretkenlik farklarından kar eden “kapitalizm”in aksine sosyalistler, uluslararası emek dayanışması ve enternasyonalizm anlayışı ile bu farkların azaltılması için uğraşırlar.
Yunan Kapitalizmi ve Yapısal Sorunlar
Kapitalizmin yapısal çelişkilerinin ve sorunlarının nedeni olarak “işçi sınıfının” gösterilmesi neoliberal politikaların temel başarısı oldu. Geç kapitalistleşmiş olan Yunan ekonomisi, görece erken gelişmiş Alman ve Fransız ekonomileri başta olmak üzere emperyalist merkezlerle yıllardır eşitsiz bir ilişki içinde olmuş durumda. Bu 1999’yılında AB üyesi olmasından bu yana değişmiş değil.
Öte yandan, devlet desteğine ciddi oranda bağımlı bir üretim yapısına sahip olmak da diğer bir kapitalist yapısal sorun. Sermayedarlar tatlı karlar elde ederken bu tip sorunları dert etmediler. Şimdi gittikçe artan oranda borç faizi ödemek zorunda kalan ekonomi finansal sermayenin küresel iştahına yenik düşmüş durumda. Son yardım paketi bile, örneğin Almanya’nın aldığından çok daha yüksek borç faizi ile “riskli ülke” Yunanistan’a verildi. Zira kapitalizm böyle riski paraya çevirmeyi biliyor. Bu da eşitsiz ilişkilerin devamı demek. İşçi sınıfını sorgulamaya kalkanların, şu kurtarma paketinde bile devam eden eşitsizlikleri görmesi beklenir.
Mevcut PASOK hükümeti de bir sermaye hükümeti. Ayrıca AB’nin ekonomik kuralları şimdi hükümetin elini kolunu daha çok bağlıyor. Bu kurallar, faturayı Yunan sermayedarlarına ve bankacılarına değil emekçilere yükleme konusunda hükümetin elini güçlendiriyor. Marksist iktisatçılardan Bonefeld, 2002 yılında, AB’nin bütçe açığı kısıtlamalarının emekçilerin ücretlerini ve kamu hizmetlerini nasıl olumsuz etkileyeceğini yazmıştı. Ayrıca Euro’yu kabul eden ülkelerin artık döviz kurunu ayarlayamayacaklarını ve böylece ihracatlarını arttırmak için emekçilerin maaşlarını düşürmek zorunda olacakları tespitini yapmıştı. Yunanistan şimdi sermayenin tercihi olarak bu kaderle karşı karşıya. IMF’nin de sürece girmesi bu durumu emekçiler açısında daha da ağırlaştıracaktır.
Borçları ödememekten, yıllardır semiren zenginlere ve sermayedarlara vergiler getirilmesine, bankaların kamulaştırılmasına, toplumsal ihtiyaçların kamusal yatırımlarca kar edilmeden karşılanmasına, askeri harcamaların azaltılmasına kadar solun ve emekçilerin talepleri AB gündemine girmiyor. Faturayı emeğiyle geçinmeye çalışanlara değil, hem Yunanistan’daki hem de dışındaki sermayedarlara ödetmek için direnen Yunanistan emekçilerini dayanışma duygularıyla selamlamak gerek.